Attila

Batılılar, Attila’nın, kendilerini cezalandırmak için Tanrı tarafından gönderildiğine inanıyor ve ona “Tanrı’nın Kırbacı” diyorlardı.

Attila

Batılılar, Attila için, kendilerini cezalandırmak amacıyla Tanrı tarafından gönderildiğine inanıyor ve ona “Tanrı’nın Kırbacı” diyorlardı.

Attila

Batı Hun İmparatorluğu‘nun Hakanı Rua, 434 yılında ölünce, Hunların başına Muncuk’un oğulları Attila ile Buda (Bleda) geçtiler, iki kardeş, babaları öldüğü zaman, hakan olacak yaşta ve durumda değillerdi. Hakanlığa, kendi gücü ve beğlerin desteği ile Rua gelmişti. İkinci amcaları Aybars, Doğu Kanadı Eliği (il beyi, kralı), üçüncü amcaları Oktar ise Batı Kanadı Eliği olmuşlardı. Attila ve Buda, bu üç amcalarının yanında ve himayesinde yetiştiler.

Rua’nın ölümünden sonra hakan olan Attila 39-40 yaşlarında idi. O, amcası Rua’nın yıllarca sağ kolu olarak görev yaptığı için, devlet idaresini, Hunlar’ın iç ve dış siyasetini çok iyi öğrenmişti. Hakan amcası ile bütün seferlere katılmış, hâkimiyet altında bulunan çeşitli kavimleri yakından tanımıştı. Bu tecrübelerinden ve ciddi devlet adamı niteliğinden dolayı, kanat eligleri ve beğlerin de onayı ile Atilla Hakan, ağabeyi Buda ise ona yardımcı oldu.

Buda, eğlenceden çok hoşlanıyordu, enerjisi ve cesareti sınırlıydı ve Hakanlığı kardeşi Attila’ya isteyerek bırakmıştı. Bazı Batılı müelliflerin dedikleri gibi aralarında bir taht mücadelesi olmadı ve Buda’nın 11 yıl Attila’ya yardımcı olarak çalıştıktan sonra 445 yılında eceliyle ölünceye kadar, Attila tarafından himaye edildiği artık ispatlanmış bulunuyor.

Yukarıdaki bölümde Bizans elçilik heyetinin Hakan Rua ile görüşmek üzere Hun ülkesinegidince, karşılarında yeni Hakan Attila’yı bulduklarını söylemiştik.

Bizans barış şartlarını kabul ediyor

Attila, 434 yılında Hun sınırına gelen elçileri, Tuna ile Morova ırmaklarının birleştiği yerde, Bizans’ın Margos Kalesi’nin karşısında bulunan Konstantia surları önünde, at üzerinde karşıladı. Onların niçin geldiklerini biliyor, kararını da vermiş bulunuyordu. Kararını, daha doğrusu barış şartlarını dikte ettirdi ve Bizans bu şartları olduğu gibi kabul etti. Böylece sağlanan barışa Konstantia Barışı (bazı kayıtlarda Margos Barışı) denilmektedir.

Bu barışın şartları şunlardı:

  1. Bizans, Hunlara bağlı, Hun hâkimiyet sınırları içinde kalan kavimlerle (bunların çoğu Germen kavimleri idi) görüşme ve anlaşma yapmayacaktır;
  2. Esir alınmış Bizans tebası da dahil olmak üzere Hunlardan kaçanlara sığınma hakkı verilmeyecektir;
  3. Bizans, o güne kadar Hunlardan kaçip sığınanları iade edecektir;
  4. Sığınanlar Grek asıllı ise, Bizans bunlara karşılık fidye ödeyebilecektir;
  5. Ticarî ilişkiler belirli sınır kasabalarındadevam edecektir;
  6. Bizans’ın Hunlara ödediği yıllık vergi 350 libre altın, bundan böyle bir kat fazlasıyla 700 libre (50.400 solidus altını) olarak ödenecektir.

Attila’nın Şartları Mecburen Kabul Ediliyor

Bizans bu şartları kabul etti ve hemen uygulamaya koyuldu. Fakat Hunlara iade edilen kaçakları Attila, daha Bizans sınırından çıkmalarına fırsat vermeden, Karsus (Bulgaristan’da bugünkü Hırsovo) kalesinde astırdı. Bu olay, hem Hunlar arasında, hem de Bizans, Roma ve öteki kavimler arasında korku veren bir otorite haline gelmesini sağladı.

Bundan sonra Attila, hakanlığının doğu bölgesinde aylar süren bir teftiş gezisi yaptı. Bu sırada Ak-Ogur’ların itil kıyılarındaki ayaklanmalarını bastırdı. Böylece doğu sınırlarında güvenliği pekiştirmiş oluyordu.

Hakanlığın (imparatorluğun) doğudaki ağırlık merkezi Dinyeper dolayları, batıdaki ağırlık merkezi ise Tuna boyları idi. Hakanlığın egemenliği altında bulunan kavimlerin başlıcaları şunlardı:

  1. Germen kavimleri: Doğu Gotları, Gepid’ler, Turciling’ler. Suebiler, Markoman’lar. Kuad’lar, Herül’ler, Rugi’ler, Skir’ler.
  2. İslav kavimleri: Veneda’lar, Ant’lar, Sklaven’ler.
  3. İran kavimleri: Alan’lar, Sarmat’lar, Baştarna’lar, Neur’lar, Roksolan’lar.
  4. Fin-Ogur kavimlerkÇeremis’ler, Mordvin’ler, Merya’lar, Veşi’ler, Çud’lar, Est’ler, Vidivari’ler.
  5. Türk boyları: imparatorluğun her tarafına dağılmış olan Hunlar; Karadeniz’in kuzeyinde ve Volga dolaylarında Beş-Ogur’lar, Altı-Ogur’lar, On-Ogur’lar, Şara (Sarı) Ogur’lar; Azak batısında Akarit’ler; Volga’nın doğusunda Sabar’lar ve daha başka Türk boyları.

Hun Hakanlığı’nın Büyük Hakimiyeti

Hun Hakanlığı’nın hâkimiyeti altında bulunan kavimlerin sayısı 45 kadardı. Çeşitli ırktan ve ayrı dilleri konuşan kavimler, reisleri veya kralları aracılığı ile devlete bağlanmışlardı. Bunlar vergi yeriyor, ordularını Attila’nın emrinde bulunduruyorlardı. Attila’nın sarayında temsilcileri vardı ve Türkçe bilmeyen kavimlere buyruklar kendi dillerinde veriliyordu. Bu muazzam imparatorlukta güven, barış, huzur tamdı. Bir ara Akarit’lerin başkaldırmasından başka hiçbir isyan hareketi olmadı. Akarit’lerin isyan teşebbüsünü de Attila’nın büyük oğlu İlek ve Hun orduları başkumandanı Oniki (Batılılar Onegesios diyor) bastırdılar.

Hun imparatorluğumda asayiş hüküm sürerken, Roma imparatorluğu’nda hoşnutsuzluk ve isyanlar artıyordu. Romalılar Aetiüs vasıtasıyla Attila’dan yardım istediler ve bu yardım yapılarak isyanlar bastırıldı. Attila, kendi orduları önünden batıya kaçan kavimlerin Romalılar tarafından organize duruma getirilmelerine fırsat verilmemesini çıkarlarına uygun, buluyor, Doğu Roma’nın da zayıflayacak Batı Roma’ya hâkim olarak güçlenmesine fırsat vermek istemiyordu.

Fakat, Roma’da isyanların sonu gelmiyordu. Bugünkü Belçika’nın bulunduğu bölgede yaşayan Burgond’ların kralı Gundikar oldukça güçlü ordusu ile başkaldırdı. Bunun üzerine Attila, buraya amcası Oktar’ın kumandasında bir ordu göndererek isyanı bastırdı. Çok kanlı bir savaştan sonra Burgond kralı öldürüldü ve ülkesi Hun topraklarına katıldı.

Bu savaştan sonra bütün Germanya Hun egemenliğine alınmış bulunuyordu. Almanların meşhur ‘Nibelungen Destanı’nın konusu işte bu savaşlardır. Şimdi Batı Hun imparatorluğu’nun hâkimiyet sınırları batıda Kuzey Denizi ve Manş kıyılarına kadar uzanmış bulunuyordu. Aşağı Ren bölgesindeki Frank’lar, Türing’ler ve Longobard’lar da Türk idaresine alınmıştı. Bunu, olaylar çağında yaşamış olan Bizans tarihçisi Priskos ayrıntılı olarak anlatıyor.

Margos piskoposu Hun mezarını soyunca

Bizans, 434 Konstantia barışında kabul ettiği şartlara uymamaya başlamıştı. Hun hâkimiyeti altında bulunan kavimlerle gizli görüşmeler yaparak onları isyana kışkırtıyor, Hunlar’dan kaçanların bir kısmını iade etmiyordu. Bunlardan başka, Attila’yı çok kızdıran bir suç daha işlediler: Margos piskoposu, Konstantia yakınında bulunan Hun büyüklerinin mezarını soymuş, mezardaki değerli eşyaları, mücevherleri ve silahları çalmıştı. Hunlar ölen büyüklerini, onun hayatta iken kullandığı silâhları, altın, elmas gibi değerli eşyaları ile gömüyorlardı.

işte bu sebeplerden dolayı Attila, 440 yılında Bizans üzerine yürümeye karar verdi. 441 yılında Belgrad ve Niş üzerinden Trakya’ya girdi. Fakat bu defa Batı Roma telaşa kapıldı. Roma orduları kumandanı Aetiüs araya girerek teminat verdi. Bizans’ın anlaşma şartlarına uyacağını temin ediyor, kendi oğlunu da rehine olarak Hun sarayınar gönderiyordu.

Attila, Tuna boyundaki kaleleri idaresine almakla ve daha gerideki kaleleri de yıkmakla yetindi. Artık ne Doğu ne de Batı Roma onunla savaşacak güçte değillerdi ve şimdi o “dünya hâkimi” sayılıyordu.

O günlerde, Romalıların savaş tanrısı Ares’e ait olduğu sanılan ama kaybolan bir kılıç, bir Hun çobanı tarafından bulunup Attila’ya verildi. Bunun psikolojik etkisi büyük oldu. Çünkü o çağın inanışına göre, bu kutlu kılıç kimin elinde olursa, dünyaya o hükmederdi. Demek ki yeryüzüne hükmetme Tanrı tarafından Attila’ya verilmiş bulunuyordu.

Attila Büyük Çekmece’de

Bir süre sonra Bizans barış şartlarını tekrar bozdu. Yıllık vergiyi eksik ödüyor ve geciktiriyor, kaçakları himaye ediyordu. 447 yılında Attila ikinci Balkan seferini başlattı. Tuna’yı birkaç noktadan geçerek Trakya’da ilerlemeye başladı. Yolu üzerindeki bütün şehirleri zaptetti ve ta İstanbul’un burnundaki Büyük Çekmece’ye geldi. Burada kuşatma hazırlıklarını yapabilirdi. Bizans İmparatoru Theodosios alelacele en yüksek rütbeli elçiyi, Anatolios’u, Attila’ya gönderdi, barış şartlarını kabul etmeye hazır olduğunu bildirdi.

Hedefi şehri yıkmak değil itaat altına almak olan Attila, İstanbul’u almamak için şartlarını bildirdi ve bu şartlar hemen kabul edildi. “Anatolios Barışı” olarak adlandırılan bu barışın şartları şunlardı:

1.Bizans harp tazminatı olarak 6000 libre altın ödeyecek;
2.Bizans, Tuna’nın güneyinde, Tuna’ya beş günlük mesafede asker bulundurmayacak;
3.İki ülke arasındaki ortak pazar, artık Hun şehri haline gelen Niş’te kurulacak;
4.Bizans, ödemekte olduğu yıllık vergiyi üç katma çıkaracak, yani 2100 libre (150.000 solidus) altın ödeyecek;
5.Bizans, önceki anlaşmadaki şartlara, yani kaçakları himaye etmemek, Hun hâkimiyetindeki kavimlerle görüşme yapmamak şartlarına kesin olarak uyacak.

Attila’ya suikast teşebbüsü

Barış şartlan Bizans için çok ağırdı. Her yıl bu kadar çok altın bulup vermesi imparatorluğu iflas ettirebilirdi. Fakat başka çareleri de yoktu. Tek umutları Attila’nın ölümü İdi. Onun eceli ile ölmesini de bekleyemezlerdi.

448 yılında, İstanbul’da bulunan ve ülkelerine dönmek üzere olan Hun elçilik heyetine Bizans elçilik heyeti de katıldı ve birlikte yola çıktılar.

Hun heyetinin başında Türk kumandan Edekon (Edik-kün) bulunuyordu. Yardımcısı Orestes Türk değil, Hun hizmetinde bulunan, tercümanlık da yapan bir Pannonia’lı idi.

Bizans heyetinde Maksiminios, Priskos ve Bigila vardı. (Bu olayları ve Hunlar’a ait bilgileri Priskos’un anılarından öğreniyoruz). Bizans heyetinden Bigila, Attila’ya suikast düzenlemekle görevlendirilmiş, bu maksatla kendisine gizli bir sandık dolusu altın verilmişti. Onun bu gizli görevinden Maksiminios ve Priskos’un haberleri yoktu.

Türk elçilik heyetinin başkanı Edikon, Bigila’nın asıl görevini sezdi ve sonra öğrendi. Ama bunu hiç belli etmedi. Bugünkü Macaristan’ın içlerinde bulunan Hun başkentine gelince durumu Attila’ya anlattı.

Attila, Bigila’yı sorguya çekerek ona maksadını itiraf ettirdi. Bunun üzerine Theodosios’a ağır bir mektup yazarak özel elçisiyle gönderdi. Bu mektubun özeti şöyleydi:

“…Theodosios Attila gibi asil bir babanın oğludur. Attila, babası Muncuk’tan aldığı asaleti korumuş, ama Theodosios Attila’ya haraç veren bir köle durumuna düşmüştür. Theodosios, asaletini koruyamadığı gibi, kölelik haysiyetini de koruyamamıştır. Çünkü asil efendisi Attila’nın canına kıymak istemiştir!..”

Bizans telaş içinde idi. Her zaman yaptığı gibi, en yüksek rütbelilerden kurulu bir elçilik heyetini derhal yola çıkardı. Ama artık Attila, Bizans’ı kendisine bağlamış görüyor, Theodosios’a da, elçilerine de önem vermiyordu. Bizans’ı her taraftan çekilmeye mecbur etmiş, ekonomik durumunu iyice sarsmıştı. Şimdi asıl hedefine yönelebilirdi. Asıl hedefi Batı Roma idi. Batı Roma’yı ezdikten sonra Doğu Roma’yı yurt edinmesi çok kolay olacaktı.

Attila, Roma’nın yarısını çeyiz olarak istiyor

Roma ordusunun başkumandanı Aetiüs, Attifafnm maksadını anlıyordu. Bir yandan, onu kızdırmamak için yükümlü oldukları yıllık vergileri aksatmadan ödüyor, bir yandan da ordularını, özellikle süvarilerini Türk usulünde, yeniden teşkilatlandırıyordu. Roma’yı rahatsız eden barbar kavimlerle anlaşmıştı. Hun hakimiyeti altındaki kavimlerle de gizli görüşmeler yapmakta, onları isyana kışkırtmaktaydı.

Görünüşte Attila’nın Batı Roma’ya saldırmasına hukukî ve askerî bir sebep yfektu. Attila’nın ısiyasî ve askerî hazırlığı iki yıl kadar sürdü. Çünkü Roma imparatorluğu’na yapacağı seferde bütün Batı’yı, bütün Hıristiyan dünyasını, Bizans’ı, kendi egemenliği altında bulunan ama isyan için fırsat kollayan kavimleri karşısına alacağını biliyordu.

Hazırlıkları bitirdiği zaman Attila saldırı gerekçesini de bulmuştu: Yıllar önce, Roma imparatoru III. Valentinianus’un kız kardeşi Honoria, evlenmek niyetiyle Attila’ya bir nişan yüzüğü göndermişti. Bu prenses imparator hukukuna sahip olduğunu iddia ediyor ve “Augusta” unvanı ile anılıyordu. Attila ile evlenirse Roma imparatorluğu’nda bir numaralı söz sahibi olacağını umuyordu. Attila işte bu nişan yüzüğünü hatırladı ve Roma imparatoruna bir nota göndererek, nişanlısı Honoria’yı eş olarak kabul ettiğini, çeyiz olarak imparatorluğun onun hissesine düşen yarısını istediğini, ayrıca Honoria’nın kocası sıfatıyla, Roma İmparatorluğu’nun idaresinde söz sahibi, hak sahibi olacağını bildirdi.

Attila’nın niyeti açıktı. İmparator Valentinianus ve onun başkumandanı Aetiüs, zaman kazanmak için önce oyalama yoluna gittiler, sonra da Attila’nın isteğini reddettiler. Bu red ve Ren boylarındaki Vizigotlar’la ilgili bir anlaşmazlık, sefere geçmek için yeterli sebep sayıldı ve Attila harekete geçti.

Dünyanın iki yarısı

Attila, 100 bini Türk, geri kalanı da Germen ve İslav kavimlerinden oluşan 200 bin kişilik bir ordu ile Galya’ya doğru ilerlemeye başladı…

Roma ordusu da aynı bölgeye gelmişti ve o da 200 bin kişilikti. Hun düşmanı olan barbarların hepsi Aetiüs ordusunun safında idiler.

Hunlar, Metz ve Rheims şehirlerini zaptettikten sonra Paris yakınlarındaki Orleans’a (o zamanki adı Aurelianum idi) ulaştı. Aetiüs de oraya geliyordu. Fakat Attila meydan savaşı için Katalaun (Kampus Mauriakus ola,rak da anılır) bölgesini Türk stratejisine daha uygun buluyordu ve savaş orada olacaktı.

Savaş Başlıyor

20 Haziran 451 günü, dünyanın iki yarısı birbiri üzerine yüklendi. Dünyanın bu en güçlü iki ordusu arasında, o güne kadar görülmemiş derecede kanlı bir savaş oldu ve bu savaş sadece 24 saat sürdü! iki taraf da çok ağır kayıplar verdi. Fakat savaş günü akşamı Roma ordusu dağıldı. Birlikler arasında irtibatı kaybeden Aetiüs, yanlışlıkla düştüğü Hun kıtaları arasından canını güçlükle kurtardı ve çekilmek zorunda kaldı. Roma’yı destekleyen Batı Got ordusu da kralları savaşta ölünce çekilmek zorunda kalmış, kralın oğlu ordusunu alıp gitmişti.

Attila, çekilmekte olan Aetiüs’ü takip etmedi. O amansız ve çok kayıplı savaştan sonra ordusunu dinlendirmesi gerekiyordu. Zaten amacına ulaşmış, Rorna’nın askej deposu sayılan Galya’yı işgal etmekle, bu imparatorluğu en güçlü destekten mahrum bırakmıştı. Bundan sonra ilk ciddi saldırıda bütün Roma’yı tam olarak çökerteceği kesindi ve bunun için kısa bir hazırlık gerekiyordu.

Aetiüs yenilgiden dolayı Roma’da gözden düştü. Eyaletleri bir bir koptu. Buna karşılık Attila, büyük bir düzen ve disiplin içinde ve 20 günde ordusunu kendi başkentinin bulunduğu bölgeye getirdi? Savaş sonrasında dünya onun yenilmezliğini bir kere daha anlamış ve kabul etmişti.

Yabancı müellifler uzun yıllardan beri bu savaşın yenen yenilen belli olmadan sona erdiğini yazıyorlardı. Fakat artık, kesip) belgelerin açıklanmasından sonra, galip gelenin Attila olduğunu hepsi kabul etmiş bulunuyor. Zaten, bu savaştan sonra Roma her bakımdan perişan durumda kalmıştı. Nitekim Attija, bir yıl geçmeden, yenip dağıttığı Roma imparatorluğu’nun tamamını idaresi altnia almak için harekete geçtiği zaman, ona karşı koyacak güçleri hiç kalmamıştı.

Papa, diz çöküp yalvardı ve Attila Roma’yı da bağışladı

Attila 452 baharında Po Ovası’na geldi ve o zamanki Roma başkenti Ravenna’ya doğru ilerledi. Aetiüs karşı gelmenin imkânsız olduğunu söylüyor ve imparator Valentinianus’a İtalya’yı terketmesi gerektiğini söylüyordu. Saray, halk, senato ve kilise yani papalık, panik içindeydiler. Teslim olup itaat etmekten, vergileri arttırmaktan başka çare olmadığını düşündüler ve buna karar verdiler. Bu durum, Katalaun savaşında kimin galip geldiğini de çok iyi gösteriyordu.

Attila, papalığın merkezi, Roma imparatorluğu’nun ve bütün Avrupa’nın en büyük, enmamur ve anıtlarla dolu şehri Roma’nın kapılarına dayandığı zaman, Romalılar, Papa I. Leo’nun başkanlığında büyük bir ricacı heyet gönderdiler. Attila bu heyeti karargâhında kabul etti. Papa Leojürk başbuğuna imparator ve bütün hıristiyan dünyası adına geldiğini söyleyerek, temsil belgelerini gösterdi. Zaten en büyük belge, imparatorlar da dahil bütün Hıristiyan âleminin lideri olan kendisinin gelmesi idi. Papa Attila’dan Roma’ yı esirgemesini rica etti. Zaten bütün Roma’ ya hâkim olduğunu, yıllık vergilerin arttırılacağını ve bütün şartların kabul edileceğini bildirdi. Tek istediği, Hıristiyanlık merkezinin yıkılmaması idi. Bu, Roma’nın teslimi demekti ve Papa da bundan başka bir şey söylemiyor, Attila ise bundan başka bir şey istemiyordu.

Attila Papa’nın yalvarmasını kabul etti ve Roma şehrini işgal etmedi, yağmalamadı, yakıp yıkmadı. Beş yıl kadar öqce Büyük Çekmece’ye kadar geldiği halde İstanbul’un harap olmasını önlediği gibi, şimdi de onun kadar büyük bir şehir olan, en büyük anıtların ve kütüphanelerin bulunduğu Roma’yı, bu şehrin eserlerini korumuş, esirgemiş oluyordu. Oysa vaktiyle Roma’nın en ünlü imparatoru ve başkumandanı olan Jül Sezar Mısır’ı zaptettiği zaman dünyanın en zengin ve en büyük kütüphanesi olan İskenderiye Kütüphanesi’ni yakmıştı!

Attila şimdi hem Batı hem Doğu hakimi olmuştu. Artık Avrupa onu yüzyıllarca hafızasından çıkaramayacak, bütün sanat dalları için onu konu olarak İşleyecekti.

Kaynak: Türklerin Altın Kitabı

What do you think?

Attilanın Ölümü

Uygur Edebiyatı