“Ağlamaktan gözüm çıkıyor… Ne şekl derttir kimse bilmez. Allah emanet olsun bulasın… Biz zarı zarı feryat ederiz… Bize yazık değil mi? Allahtan korkmaz mısın?… Beni seversen buna bir çare bulasın. Gine ona buna sorasın”
Derler ki; Sultan İbrahim delidir. Sultan İbrahim deli değildir. Sultan İbrahim, sinir hastası bir padişahtır. Hem de hastalığının farkında, derdine derman aramakta ama bahtsız bir sultandır. Hapis hayatı yaşadığı sırada şahit olduğu vak’alar, onu sinir hastası yapmıştır. Sultan IV. Murad öldüğünde erkek evlatları yaşamadığı için taht İbrahim’e kalmıştı. O sırada İbrahim haremde her gece gelecek haberleri bekliyor, içi kararıyor, kapıları dinliyor; kapı altlarından yürüyen ağaların ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Kapı Ağasını Sultan İbrahim’e yollamış ve cülus haberini iletmişti. Sultan İbrahim IV.Murad’ın öldüğü haberini; “Şehzadem, mübarek başınız sağ olsun. Biraderiniz Sultan Murad dâr-ı bekaya gitti. Taht-ı saltanat sizindir, buyurun” şeklinde aldı. Sultan İbrahim, bu müjde gibi verilen habere inanmak istemiyordu. Bunun için bahaneleri de vardı. Çünkü IV. Murad, kardeşlerini aynı bu şekilde yanından almış ve boğdurtmuştu. Hatta Bayezid ve Süleyman, Revan Zaferi şenlikleri sırasında İstanbul halkı eğlenirken katledilmişlerdi. Sultan Murad, Bayram Paşa ve Vezirlerin eline bir mektup yazıp vermiş, saraya göndermiş ve Bostancıbaşı’ya okumalarını emretmişti. Sultan Murad mektubunda; “Sen ki Bostancıbaşısın, Bayram Paşa’ya bir ahval emrim olmuştur. İçeriye adamları ile koyuveresin. Şöyle ki; koyuvermeyesin vallah cümlenizi katliam ederim” diyordu. Bundan sonra Bayram Paşa ve Duce Mehmed Ağa, doğruca hareme gidip Bayezid ve Süleyman’ı alıp ağlamalarına bakmadan oracıkta boğdular.
Sultan İbrahim’in Korkuları
Sultan İbrahim, bütün üzücü hadiselere şahit oldu. Kimse onun yerinde olmak istemezdi. Hatta birgün hapiste iken Sultan Murad, cellâdını yolladı ve İbrahim’in de boğdurulmasını istedi. Cellad, İbrahim’in yanına gitti. Mahirane bir şekilde kemendi İbrahim’in boynuna doladı. İbrahim’in nefesi kesiliyor, gözleri büyüyor, hafiften öksürmeye başlıyordu. Artık gözleri de kararmaya başlamış, ecel terleri alnında boncuk boncuk dizilmişti. İşte bu sırada nasıl olmuşsa olmuş, Sultan İbrahim bir nefes aralığı bulmuş ve “Aman Yarabbi” diye feryat etmiş idi. Bu feryadı annesi Kösem Sultan haremde duydu. Koşarak odaya gitti ve cellâdın kemendinden İbrahim’i kurtardı. İşte bu yüzden, bu korkulardan Sultan İbrahim IV. Murad’ın ölüm haberini alınca “siz bana mekrü ol edersiniz, bana taht ve Saltanat gerekmez. Karındaşım sağ olsun. Benden ne istersiniz?” diyordu.
Sultan İbrahim, bu korkular ve vak’alardan sonra padişah oldu. Ancak atlattığı badireleri çabuk unuttu. Hanedanda ondan başka erkek kalmamıştı. Eğer ona da bir şey olacak olursa maazallah hanedan sona ererdi. Devreye annesi, kız kardeşleri saray paşaları ve vezirleri girdi. Sultan İbrahim’e dairelerinden, esir pazarlarından getirdikleri cariyeleri takdim ediyorlar sulbünün devam etmesi için dualar, hatimler indiriyorlardı. Sultan İbrahim, her gece başka bir cariye ile oluyor bir yandan da macun ve amber ile takviye ediliyordu. Zaten sinir hastası olan Sultan İbrahim’in durumu daha da kötüleşti ve sinir hastalığının da etkisi ile kadın düşkünü bir erkek haline geldi.
Sultan İbrahim’in sinir hastalığı zaman zaman sinir krizlerine ve öfke patlamalarına neden oluyor; ağlıyor, kızıyor bağırıyor, haremdekilere çatıyor, vezirleri fırçalıyordu. Hatta bir seferinde oğlu Şehzade IV. Mehmed’i annesine kızdığı için kucağından almış ve Topkapı sarayındaki havuza atmıştı. IV. Mehmed, havuz içinde bata çıka su üstünde durmaya çalışırken, şehzadenin havuzda çırpındığını gören İç Ağalardan birisi havuza atlamış ve çırpınmakta olan şehzadeyi yakaladığı gibi havuzdan dışarı çıkarmıştı.
Sultan İbrahim’in Hastalığı
Sultan İbrahim, tedavi de olmak istiyordu. Ancak sanki etrafındakiler tedavi olsun istemiyordu. Sultan İbrahim’in aşk meyveleri bir bir dünyayı teşrif etmeye de başlamıştı. Mehmed, Ahmed, Ümmü Gülsüm, Beyhan, Atike, Orhan, Bayezid, Gevherden, Cihangir, Selim, Ayşe, Murad. Sultan İbrahim çocukları doğdukça seviniyor “hele Allah’a şükür bir hanedanın başı olduk” diye övünüyordu.
Ancak, Sultan İbrahim yine de mutlu değildi. Bunu Hattı Hümayunlarında da belli ediyordu. Sultan İbrahim her şeye rağmen tedavi olmak istiyordu. Şöyle diyordu Sultan İbrahim; “Sancı deye yanıyorum. Göh arkama gelür irgülür. Kulaklarım tıkılur. Gün olur hemen kef geçirin.- Lakin sıkılmam var ki; ölüyorum. Ona buna dalamam. Gayetten halim yaman olmuştur. Sabahtan beri lokma taam yemedim. İçime zerre denlü dinmez. Bu şikayetten hak… kurtarsın. Beni seversen buna bir çare bulasın. Gine ona buna sorasın. Oyluklarımda zerre mecal yok. Belki yine tedbir bulunur. Felek elemde bilesiz. Topkapısında bir sehl taam yemek istedim. Ağzıma komadım. Bayıldım sanırsın. Başımdan duman gibi bir nesne iner. Ziyade elemim var. İki ciğerim sıkar. Hele gine araştırsanız. Yerde gökte ayrık canım kalmadı. Taamsızlık canıma kor eyledi. Bir hafta miktarı vardır içim aman vermedi. Ağlamaktan gözüm çıkıyor. Şu gine hekimbaşıylan söyleşiniz bir kaçı bile olsun ve yeni Caminin hekimi ile de” [Çağatay Uluçay, “ Sultan İbrahim’in Veziriazama Yazdığı Hattı Hümayunları” Tarih Dünyası, sayı 6-17]
Dermanı Bulunamayan Hastalık
Sultan İbrahim’in sinir krizleri çok ciddi oluyordu. Biran önce hekimin gönderilmesini istiyor ama Veziriazam ne yaparsa yapsın nereye bakarsa baksın padişahı tedavi edecek bir hekim bulamıyordu. Sultan İbrahim’in sabrı tükenmeye başlamıştı.
“Selamdan sonra senin aklın var mı yok mu? Kendi derdine düştün. Bu kadar sana yazarım. Dünyada üstaz adamlar kalmadı mı? Şu yerde gökte bulasın. Şöyle sıkılıyorum ki;hiç olmaz, günden güne yediğim doyunman, süzüldüm. Etraf-ı Eknafa haber sal, bilen adamları huzura getir. Sen bilirsin. Sen kendi eksiğine yararsın. Benim bunda çenem ilikleniyor. Başım yağmur gibi yağar. Ne şekl derttir kimse bilmez. Allah emanet olsun bulasın. Senin nene yarar. Senin gönlüm sürürdadır. Bir kulağından çıkar, bir kulağına satarsın. Biz zarı zarı feryat ederiz. Bize yazık değil mi? Allahtan korkmaz mısın? Şöyle bilesin.”
Sultan Birinci İbrahim
Vezirler, Veziriazamlar, paşalar seferberlik başlatmış Osmanlı’da kapı kapı Müslim, gayri Müslim hekim arar olmuşlardır. Ne çare ki yoktur. Olanlar da derdine derman olmaz. Padişahın asabı büsbütün bozulur. Sultan İbrahim’in yanına sokulan Cinci Hoca, şekerpare derdine derman olmak ister. Türlü türlü cilvelerle padişahın gözünü boyarlar. Sarayın en şöhretli gözdeleri olmuşlardır.
Abisinden yadigar Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Sultan İbrahim zamanında işleri düzeltmeye çalışıyor ama tek başına başarılı olamıyordu. Mustafa Paşa birgün divanda memleket işlerini konuşurken Sultan İbrahim divanı bozdurup paşayı çağırtmıştı. Mustafa Paşa önemli bir durumdur diye koşar adım Sultanın yanına çıktı. Paşa, kapıdan girer girmez “kethüda hatuna ferman ettiğim odun bu vakte kadar neden verilmedi?” dedi. Paşa, bu suale şaşırdı. Böyle bir mesele için divanın bozulmasına çok kızdı. Sinirlenen Paşa; “padişahım, ben senin vezirinim. Divanı bozdurup bu gibi cüzi maslahat için beni çağırtırsın. Bu kadar basit bir şey için beni getirtip umu-ı mühimmeyi tavik ettirirsin. Bana raiyyet ve hazine ve serhadler ahvalini sormaz mısınız” dedi.
Yusuf Paşa ve Cinci, Sultan İbrahim’i sıkıştırıyor ve Kara Mustafa Paşa’yı azletmesini talep ediyorlardı. Bu durumdan Mustafa Paşa’nın haberi oldu. Yeniçeri Ağası ile görüştü. Plana göre Yeniçeriler ayaklanacak, bu bahane ile Yusuf Paşa ve Cinci katledilerek ortadan kaldırılacaktı. Bunun için Yeniçerilere bol bol ihsanda bulundu. Ancak bu plan duyuldu. Sultan İbrahim, ağalardan birini çağırdı ve “Ya ben şimdi lalamı katletsem, kullarım buna incinir mi?” diye sordu. Ağa, “Hâşâ padişahım, belki cümlesi haz ederler ve padişaha hayır dua ederler” diyordu.
Mustafa Paşa, isyan planını Sultan İbrahim’in duyduğunu haber aldı. Hemen saraya koştu. Böyle sessiz sedasız padişahın huzuruna çıkınca Sultan İbrahim “lala hayret babanın evi gibi davetsiz geliyorsun” diyerek tersledi. Mustafa Paşa Kur’ana el basarak isyandan haberi olmadığını söyledi. Sultan İbrahim inanmadı. Bostancıbaşıya “al şunu” dedi. Bostancıbaşı, mührü al anlamış, dışarıda mührü alıp paşayı serbest bırakmıştı. İbrahim, sonucu sorunca çok kızdı. Bostancıbaşıya “Ya başın, ya başı” dedi.
İsyanın Gelişi
Sarayda düzen bozulmuş padişah kontrol edilemez olmuştu. Divan azaları, Şeyhülislam uzun konuşmalardan sonra “Sultan İbrahim sağ bulundukça nizam-ı alem olmaz” diyorlardı. Sonunda isyan patlak verdi. Saray basılmış İbrahim oda oda aranır olmuştu. Sultan İbrahim, “benim nimetimi yiyenlerden bana acıyan kimse yok mudur? Göz göre göre bu zalimler beni katleder” diyordu. Vak’anın vahametinden Cellad Kara Ali bile ortadan kaybolmuş saklanmıştı. Sofu Mehmed Paşa cellâdı bulup İbrahim’in odasına götürdü. Kaybedilecek vakit yoktu. Kara Ali de korkusundan Paşa’ya “Devletlü beni katleyle, korku ile titremeden elim ayağım tutmaz oldu” diyordu. Fakat Sofu Mehmed paşa, elindeki asa ile Kara Ali’yi darb ediyor, başına, omzuna, sırtına vurarak katl işinde acele etmesini istiyordu. Bu sırada Sultan İbrahim şeyhülislam Abdürrahim Efendi’ye şöyle dedi:
“Baka Abrürrahim, Yusuf Paşa bana senin için bir fettan dinsizdir, tepele demişti. Seni öldürmedim. Meğer sen beni öldürecekmişsin. İşte Kitabullah beni ne hüküm ile öldürürsünüz”
Kara Ali, tek başına yapamayınca yamağı hamal Ali’yi de odaya aldı. Artık heyecanı yatışmıştı. Kemendi İbrahim’in boynuna geçirdi ve ikisi birden sıkıca kemendi sıkmaya başladılar. Bir ara İbrahim zar zor tepelendi. Ayakları oynadı. Ama en son hareketi durdu. Morarmış başı birden bire yere düştü. Sultan İbrahim bu sefer kurtulamamış, Validesi yetişememiş ve katledilmişti.
Kaynaklar:
- Feridun Emecen, İmparatorluk Çağının Osmanlı Sultanları II, İSAM Yayınları, İstanbul:2016
- Feridun Emecen, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi 1300-1600, İş Bankası Yayınları, İstanbul:2015
- Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, cilt 3, Hz. Mehmet İpşirli, TTK, Ankara:2007