Ergenekon Destanı

Ergenekon Destanı

Bu içerik, en çok bilinen ve adı en çok geçen Ergenekon Destanı hakkında bilgi ve referans vermek amacıyla eklenmiştir.

Ergenekon Destanı

Türk boylarından birinin öbür boylar tarafından yok edilmesi, kurtulan tek çocuğun bir dişi kurt tarafından beslenmesi, sonra bu çocuktan ve kurttan türeyen soyun çoğalması, düşmandan öç alması… Bozkurt efsanelerinin ana temi işte budur.

Göktürklerin asıl destanı “Ergenekon Destanı”dır. Fakat bu destanda kurt ikinci planda kalmakta, sadece Türk başbuğunun özel ismi olarak yer almaktadır. Bu destan besbelli yüzyıllar boyu Türk toplumları arasında söylenegelmiştir. Onu halk arasında dolaşarak derleyen ve ilk defa yazıya geçiren ünlü tarihçi Reşidüddin Tabib’tir. 1248-1318 yılları arasında yaşamış olan Reşidüddin Tabib, derlediği Ergenekon destanını, “Camiü-t-Tevarih=Tarihler Derlemesi” adlı Farsça yazılmış pek meşhur eserine geçirmiştir. Oğuz Kağan Destanı da ilk defa onun tarafından yazıya geçirilmiş ve aynı eserde yer verilmişti.

17. yüzyılda Hiyve hükümdarı Ebü’l-Gazi Bahadır Han tarafından yazılan “Şecere-i Türk” adlı eserde de Ergenekon destanına yer verilmiştir. Bahadır Han’ın “Camiü-t-Tevarih” ten yararlandığı anlaşılmaktadır.

Gerek Reşidüddin, gerekse Bahadır Han tarihlerinde kaydedilen Ergenekon destanından çıkan ve tarihin de doğruladığı iki önemli sonuç şudur:

1-Göktürklerin ilk boyunu, tek bir çocuk kalıncaya kadar kırıp yok eden düşmanları, diğer Türk boylarıdır;

2-Göktürkler madeni en iyi işleyen, en iyi çelik silahlar yapan Türk boyudur. Onun için onlara “Demirciler” de deniyordu. Gerçekten de Hun imparatorluğu’nun dağılmasından sonra Juan-Juanlara (Avarlara) sığınan Göktürkler, bir süre onlara demircilik yaparak varlıklarını sürdürmüşlerdi.

Yazılı örneklerden derlediğimiz destanın özeti şudur

Oğuz Kağan soyundan olan İl-Han (İlhan), Moğol iline hükümdar oldu. Ilhan’ın hakimiyet altına aldığı Moğollar çok kalabalıktı. Bütün Türk illerinde onların oku ötmeyen, kolu yetmeyen bir yer yoktu. Onun için bütün öteki Türk boyları onlara düşmandı. Bunlar birleşerek Moğolu yok etmek istediler. Moğolu yok etmek isteyen Türk boylarının başı Sevinç Han idi.

ilhan (Göktürkler) düşmanların saldıracağını anladı ve tedbir aldı. Bütün çadırlarını, sürülerini bir yere topladı ve çevresine hendekler kazarak bekledi. Düşmanlar geldi ve vuruşgu başladı. On gün süren vuruşgularda İlhan’ın ordusu üstün geldi.

Bunun üzerine bütün iller, bütün düşman boylar bir karara varmak için toplandılar. Sevinç Han şöyle dedi: “Biz bunları vuruşarak yok edemeyiz, bir hile yapalım.

Karar verdiler. Tan ağarırken hücuma geçtiler. Sonra da, yenilgiyi kabul etmiş gibi, çadırlarını kaldırdılar ve bazı mallarını bırakıp çekildiler, ilhan’ın Moğolları, düşman kaçıyor sanıp onları kovalamaya başladılar ve pusuya düştüler. Düşman dönüp saldırdı ve bu defa galip geldi. Moğolların büyüklerini öldürüp küçüklerini ve kadınlarını tutsak aldılar.

Bu savaşta İlhan’ın ‘Kıyan’ adlı çocuğundan başka bütün çocukları ölmüştü. Kıyan ve İlhan’ın yeğeni olan Nüküz o yıl evlenmişlerdi. Bu ikisi karılarıyla birlikte bir düşman bölüğüne tutsak olmuşlardı. On gün sonra, bir gece, karılarıyla birlikte atlanıp kaçtılar. Savaştan önce bulundukları yurtlarına geldiler. Orada, düşmandan kaçıp gelen at, deve, öküz, koyun gibi çok sayıda hayvanlarını buldular. Dört taraf düşman olduğu için, yollardan uzak, dağ içinde bir yer bulup yerleşmeye karar verdiler.

Sürülerini sürüp dağlara doğru ilerleyen Kıyan ve Nüküz aileleri, dar bir yol bulup dağları aştılar. Vardıkları yere, geldikleri yoldan başka bir yol yoktu. O yol ise, bir devenin, bir keçinin bile çok zor yürüdüğü tehlikeli bir geçitti, insanın ayağı biraz kayacak olsa, yanlış bir adım atsa, uçuruma düşer, parça parça olurdu.

Yeni yer Cennet kadar güzeldi

Bu yolu aşıp ulaştıkları yer cennet kadar güzeldi. Gürül gürül akan suları, gür ormanları, atların beline gelen otları, çayırları, türlü av hayvanları vardı. Bu güzel yere Ergenekon (Ergene Kon) adını verdiler. “Ergene” dağ kemeri, “Kon” ise sarp, dik anlamlarına geliyordu.

Ergenekon’da Kıyan ve Nüküz’ün birçok çocukları oldu. Kıyan’ın (Kayı Han olsa gerek) çocukları daha çoktu. Onun çocuklarına Kıyat (Kıyan’ın çoğulu), Nüküz’ün çocuklarının bir nicesine “Nüküzler”, bir nicesine de “Dürlügünler” dediler. Kıyan (dağdan hızla inen sel) anlamına geliyordu.

Kıyan ve Nüküz’ün soyları burada çoğaldı. Her aile “uruk” adıyla bir oymak oldu. Kıyan ve Nüküz’ün soyundan gelenler Ergenekon’da tam 400 yıl kaldılar. Artık buraya sığmaz olmuşlardı. İleri gelenler aralarında toplanıp şöyle konuştular:
Atalarımızdan duyardık, Ergenekon dışında, geniş ve güzel bir ülke varmış. Bizim uruğumuz orada otururmuş, düşman boylar atalarımızı kırmışlar, yurdumuzu almışlar. Biz de buraya gelmişiz. Artık çoğaldık, korkumuz yok. Bir yol bulup buradan çıkalım ve eski yurdumuza varalım.

Ergenekon Destanı

Ergenekon’dan çıkmaya ve bir çıkış yolu aramaya başladılar. Ama yol bulunmuyordu. Bir gün bir demirci gelip şöyle dedi: “Ben geçit verecek bir yer gördüm, ama orada demir madeni var, bu demirin bir kat olduğunu sanıyorum. Onu eritirsek yol açılacaktır.

Demircinin fikrini beğendiler. Buyruklar çıkarıp herkesin odun kömür getirmesini istediler. Sonra, demir dağın uygun yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın üstünü, sağını solunu odun kömürle doldurdular. Yetmiş deriden körük yapıp yetmiş yere kurdular. Ateş yakıp körüklediler. Tanrı’nın gücüyle demir eridi ve yüklü bir deve geçecek kadar yol açıldı. O ayı, o günü, o saati belleyip dışarı çıktılar.

O gün bayram sayıldı. Göktürkler bu bayramı her yıl kutlar oldular. O gün gelince bir demir parçasını kızdırırlar. Önce kağan gelip kıskaçla demiri tutarak örsün üzerine koyar, çekiçle vurur, sonra bütün beğler aynı şeyi yapar. O gün kutsal bir gün sayılır.

Ergenekon’dan çıktıkları zaman Göktürklerin başbuğu Kıyan soyundan Börte Çene (Moğolca Bozkurt) idi. Börte Çene bütün illere elçi gönderip, Ergenekon’dan çıktıklarını bildirdi. Bu habere bazıları sevindi, bazıları üzüldü. Ama Göktürkler artık güçlüydü. Eski düşmanlarıyla savaşıp onları yendiler. Böylece hem öc almış, hem de yurtlarını kurtarmış oldular.

Ergenekon Destanı Kaynağı: Türklerin Altın Kitabı

What do you think?

Uygur Kültürü

Osmanlıda Ramazan Bayramı