Fatih Sultan Mehmed’in Cenazesi nasıl kaldırıldı? Bu özel cenaze merasiminde yaşanan en ilginç olaylar neydi? Daha önce okumadığınız detaylar neler, yazımızda okuyun.
Farklı farklı iddialar olmasına rağmen, “Bana bak efendi! Zihnimden geçenleri şu gördüğün sakalımın bir teli sezecek olsa, bütün sakalımı keserdim!” diyen bir padişahın son seferinin nereye olduğunu ne yazık ki hiç bilemeyeceğiz.
Bu son seferine çıkan büyük Türk Hakanı, Venedik Elçisi’nin “Kurtulduk, büyük kartal öldü” dediği Fatih Sultan Mehmed, 3 Mayıs 1481’de ölmüş, sır saklanmak istenmesine rağmen 4 Mayısta ifşa olmuştu.
Bu günden sonra Hristiyan dünyası bayram yerine dönmüşken çılgınlar gibi eğleniyorlar ve kiliselerin çanları bu müjdeyi inananlarına duyuruyordu.
Fakat İstanbul’da durum son derece farklı idi. Cem ve Bayezid taraftarları birbirine girmiş ve şehir yangın yerine dönmüştü.
Fatih Sultan Mehmed’in Cenazesi
Sonunda Bayezid taraftarları kazandı ve Yeniçerilerin desteği ile II. Bayezid tahta oturdu. 22 Mayısta, Fatih Sultan Mehmed’in cenaze merasimi düzenlendi. İstanbul’un bu vakte kadar görmüş ve görebileceği en muhteşem ve mistik cenaze merasimi oldu.
Cenaze töreni hazırlıkları geceden başladı. İstanbul’da inşa edilmiş olan camilerin minarelerine müezzinler çıktı ve avazları çıktığı kadar yüksek sesle Fatihalar ve Selalar okumaya başladılar. Ayrıca bütün cami ve mescidler kandillerle donantılmış ve her birisi yakılmıştı. Şehir adeta gündüz gibi aydınlanmış, sanki nur düşmüştü.
İstanbul’da bulunan acemiler ve Yeniçeriler de kışlalarında toplanması emredildi. Bunların sayıları hemen hemen 20.000’i buluyordu. Yeniçeriler, kandillerin aydınlatmadığı yerlerdeki gibi karanlık, kalın ve siyah bir örtü giyerek matem havasına büründüler. Onlar, “babalarını” duydukları sadakati, tuttukları yas ile göstermeye geceden başladılar. Sık sık yere kapaklanıyorlar, yüzlerini toprağa sürtüyorlar, ağlıyor ve dövünüyorlardı. Birbirlerini teselli ederek sarılmayı da ihmal ediyorlardı. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed ile beraber, omuz omuza giden Solaklar, padişahın kahramanlıklarını anlatan yakınmalarda bulunuyorlar, onu övücü ve yüceltici sözlerle gittikleri seferleri yad ediyorlardı.
Fatih Sultan Mehmed Han ve Evlatları
Bütün şehir matem havasına büründü. Adet olduğu üzere sadece Müslümanlar değil, Hristiyan ve Museviler de siyah matem kıyafeti giymiş olarak cenazede hazır oldular. Zira O, sadece Müslümanların değil, İstanbul yaşayan bütün inananların Hükümdarı idi. O vakit, Fatih’in bütün teb’ası ve “kulları” sarayın önünde toplandı. Dahası padişahın atları da saray önünde hazırlanmıştı. Atların eyerleri ters çevrilmiş ve kuyrukları bağlanmıştı. Ayrıca atlara ağlıyor hissi vermek için göz altlarına kül serpilmişti. Ayrıca padişahların av için kullandığı köpekler dahi cenaze yerine getirilmiş ve Sekbanlar eşliğinde tabutu takip ediyordu. Sadece Sekbanlar değil, Doğancılar dahi ellerinde doğan ve şahinler ile efendilerini uğurlamaya gelmişlerdi. Cenaze büyük bir alay ile Bab-ı Hümayun’dan çıkartıldı. Tabutu ilk omuzlayanlardan birisi oğlu ve yeni padişah II. Bayezid idi. Her ne kadar baba-oğul olarak pek anlaştıkları söylenmese de, Bayezid, babasına son görevini yapıyordu.
Tabutun etrafında Hristiyanlar adet olduğu üzere mum yakmışlar, Müslümanlar da buğurdanlar ile çeşitli kokular taşıyorlardı. Bu sırada Museviler Tevrat’tan, Hristiyanlar İncil’den ve Müslümanlar’da Kur’an’dan dualar ediyor, ilahiler okuyorlardı. Ayrıca Fatih’in kullandığı sarığı, ok ve yayları da kırılmış ve tabutun üstüne konulmuş, ayrıca giydiği kaftanlardan biri de tabuta serilmişti. Kılıcı da tabutun yanı sıra bu Gazi hükümdara eşlik ediyordu. Tabut omuzlarda olduğu halde ilerlemek son derece güçtü. Zira bu sırada tabutun önünde Fatih’e benzer bir şekilde yapılmış bal mumundan bir heykeli vardı ve üzerine de Fatih Sultan Mehmed’in kıyafetleri giydirilmişti. Bal mumundan yapılmış heykel Fatih’in tabutu önünde olarak ilerlemeye çalışıldı. Heykel o kadar gerçekçi idi ki; “babaları” adeta ölmemiş, canlı bir şekilde yanlarından geçiyor ve onları görüyor gibiydi. İşte o vakit, sanki kıyamet kopmuş gibi gökyüzünü feryad ve figanlar inletmeye başladı.
Tabutu görenlerden kimisi ağlıyor, kimisi yere diz çökmüş eline aldığı taşla bağrına vuruyor, kimisi de dövünüyordu. Cenazeyi gören kadınların durumu ise daha başka idi. Bunlar da adet olduğu üzere üst başlarını yırtıyorlar, saçlarını yoluyorlar ve elleri ile yüzlerini tırmalayıp gözlerini oymaya ve yüzlerini kanatmaya çalışıyorlardı. Tabut güç bela Fatih’in yaptırdığı Camiiye getirildi. Bu sırada bütün halk ve saraylılar tabutu sıra ile takip ediyorlar, adet olduğu üzere ağlıyor, dövünüyor ve yırtılıyorlardı.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın Bir Çizimi
Fatih Sultan Mehmed, döneminde “Yeni Camii” sonrasında ise Fatih Camii olarak kendisinin yaptırdığı ulu mabede getirildi. Cenaze namazını, İstanbul’un bir semtine ismini veren Şeyh Vefa kıldırdı. Henüz türbesi yoktu. Tabut, adet olduğu üzere orada kurulan bir Otağ- Hümayun’un altına defnedildi. Fakat merasim henüz bitmemişti. Türklerin Büyük Efendisi olan Büyük Türk Beyinin mezarı üstüne kaftanı serildi ve kılıcı da mezarına bırakılarak son görev tamamlanmış oldu ve İstanbul’un sahibi, kıyamete dek ömrünü vakfettiği şehrin kucağına emanet edildi.
Fatih Cami’nin Bir Çizimi
Fakat II. Bayezid devrinde inşaa edilen türbesi ve Fatih’in cenazesi günümüzde dahi gizemini korumaya devam etti…
Fatih’in bedeni tam olarak nereye defnedilmişti? Ve beden gerçekten de olduğu gibi korunuyor muydu?…