Hazarlar

Rusya’nın, Macaristan’ın ve Karaim mezhebinin kurucusu olan Türk Devleti

Hazarlar

Hazarlar, Rusya’nın, Macaristan’ın ve Karaim mezhebinin kurucusu olan Türk Devletidir. Bu yazıda Hazarlar hakkında bilgiler yer alacaktır.

Hazarlar

Doğu Avrupa’da en önemli Türk devletlerinden birini kuran Hazarlar, Sabar Türklerinin devamıdır. ‘Hazar’ adı da anlam bakımından, ‘sabar’a benzemektedir. (Gezer, serbest dolaşır) anlamlarına geliyor. Bizans tarihlerinde hem ‘Hazar’ hem de ‘Türk’ adıyla anılırlar

Hazarlar (Sabarlardan sonra), Göktürk Hakanlığının batıdaki uç kanadını oluşturdular. Göktürk Hakanının isteğiyle 7. yüzyıl başlarında Bizans’la askerî ve siyasî ilişkiler kurdular. Çünkü Göktürk Hakanlığı yakın komşusu olan Sasanîlerin güçlenmesini istemiyordu. Yine Göktürk Hakanının emriyle Hazar başbuğunun kumandasında bir ordu Gürcistan’a girdi ve Tiflis’i kuşattı. Azerbaycan’a akınlar yaptı. Zaten Hazar başbuğu Göktürk Hakanı Tong Yabgu’nun küçük kardeşi idi. Bu akınlar 626 yılında olmuştu. Bu tarihte Bizans imparatoru Herakles, Hazar başbuğuna, yardım karşılığı olarak 40 bin altın vermiş ve bu yardım sayesinde İran içlerine yürüyebilmişti. Böylece Sasanîler büyük devlet olmaktan çıkmış, Anadolu’yu istilâ etmeleri önlenmişti. Hazarlar da Tiflis’i işgal etmişlerdi (629).

Fakat, I. Göktürk İmparatorluğu da, buradaki yazda anlattığımız gibi, Çin’e mağlup olarak 50 yıl sürecek bir fetret devresine girmiş bulunuyordu, işte o zaman, Hazarlar, bağımsız bir devlet haline gelerek varlıklarını sürdürdüler.

Çiçek Hatun

Bağımsız Hazar Hakanlığı Bizans’la iyi ilişkilerini devam ettiriyordu. Sasanî devleti iyice zayıflamıştı. Bu, 634-637 yıllarında Müslüman Arapların İran içlerine girmelerini kolaylaştırdı. Araplar, İran topraklarını ele geçirdikten sonra Kafkaslar’a, Hazarların ülkesine yöneldiler. Bizans’a doğru da bir akın başlatmışlardı. Bu durum Hazar-Bizans ittifakını ve daha çok işbirliği yapmalarını zarurî kıldı. Bu dostluk, iki ülkenin hükümdar aileleri arasında evlenmelere de yol açtı. Hazar hakanının kızı Çiçek, Bizans sarayına gelin gitti. Adı gibi güzel olan bu Türk prensesinin kıyafeti önce Bizans’ta, sonra bütün Avrupa saraylarında moda olmuştu. Daha sonra Bizans imparatoru olan VI. Leon, Hazar Prensesi Çiçek’in oğludur.

Hazarlar – Arap mücadelesi

Karadeniz’in kuzeyinde, Büyük Bulgarya (Türk) Devleti bulunuyordu. Bu devlet 665’ten sonraki yıllarda parçalandı ve onların ülkesi, yani Dinyeper Nehri’ne kadar uzanan düzlükler de Hazarların hâkimiyetine geçti.

Hazarlar, Kafkaslar’ı aşmak isteyen Arapların karşısında en büyük engeli teşkil ediyordu. Onun için Hazar-Arap mücadelesi şiddetli oldu ve uzun sürdü. Halife Hz. Osman zamanında 651-652 yıllarında yapılan büyük saldırıda Araplar, Hazar başkenti Belencer’e kadar sokuldular fakat burada püskürtüldüler. Hazarlar ise güneyde ilerleyerek Ermenistan’a girdiler.

Hazar-Arap çarpışmaları aralıklı olarak 50 yıl devam etti. İslâm imparatorluğunun askerî gücü doruk noktasında olmasına rağmen Hazarların gösterdiği bu başarı onların gücünü belli etmektedir.

Ortak Pazar

8. ve 9. yüzyıllarda Doğu Avrupa’nın en büyük, en zengin devleti Hazar Devleti idi. Hazar Hakanı 25 kralın başı olarak gösteriliyor yani 25 krallık ona tâbi bulunuyordu. Güçlü olduğu kadar da zengin bir ülke idi. İskandinavya’dan kürk ve başka mallar, Türkistan’dan ipek ve çeşitli kumaş, Bizans’tan sanat ve süs eşyaları geliyor, Hazar şehirlerinde pazarlanıyor ve bu şehirler bir çeşit ortak pazar durumunda batıdan doğuya, doğudan batıya ticarî eşya gönderiyorlardı. Bunlardan Hazarların sağladığı kazanç çoktu. Ayrıca bal, un, kürk, kadife ve balmumu ticareti de yapıyorlardı.

Hazarlar, ticarî eşyadan aldıkları % 10 vergiyle hâzinelerini doldurmuş, şehirlerini, özellikle sonraki başkentleri Han-Balık’ı (itil) çok mamur bir hale getirmişlerdi.

Karaimler

Hazar ülkesinde kolay ticaret sayesinde her ırktan, her inançtan tüccar vardı. İslâmlık, Hıristiyanlık, Musevîlik serbestçe yayılıyordu. Fakat Hazarların kendileri Göktürkler gibi Gök-Tanrı’ya inanıyorlardı. Hazar Hakanı ve ailesi Gök-Tanrı inancını bırakıp Musevîliği kabul edince, bu din daha hızlı yayılmaya başladı. Musevîlikten doğan yeni mezhebe “Karay”, buna mensup Hazarlara ve diğer Türkjer’de “Karaim” denildi. Bugün hâlâ Kırım, Lehistan ve Türkiye’de Karaimler vardır ve bunlar Hazarların torunlarıdır.

Hazarlar Yıkılıyor

Hazar Hakanlığı, 10. yüzyıldan itibaren zayıflamaya başladı. Devlet büyüdükçe ücretli asker çoğalmıştı. Bu askerler değişik ırktan ve inançtan oldukları için ordu millîlik vasfını yitirmiş, yabancılaşmış durumda bulunuyordu. Aşırı müsamaha, dil ve din birliğini de bozmuştu. Bu yüzden ordu zayıfladı. Ordu zayıflayınca ticarî güven sarsıldı ve azaldı. Bunun sonucu olarak ekonomi bunalıma girdi ve sosyal huzursuzluk başladı.

Bu durumdan yararlanan Slavlar gizli açık saldırılara geçtiler. Hazar kıyılarında Türk kasabalarına baskınlar yaptılar. Yaktılar, yıktılar, yağmaladılar. Kiev’deki Rus Prensi Syvatoslav, Türkleri örnek alarak donattığı kara ve nehir orduları ile, kendilerini koruyan eski efendileri Hazar Hakanlığına saldırdı ve galip geldi. Şehirleri ard arda yağmaladılar.

Dağılan Hazarlar Kırım’a çekilerek topluluk hayatlarını devam ettirmeye çalıştılar. Bir kısmı da Kafkaslar’da kaldılar ve bugün Karaçay Türkleri olarak anılıyorlar.

Rusya ve Macaristan’ın Kuruluşu – Rusya

Hazar Hakanlığı Göktürk teşkilâtını aynen devam ettiriyordu. Fakat din ve ticaret serbestliği, zaman içinde sosyal yapıyı etkileyecek, değiştirecekti. 7. ve 9. yüzyıllar boyunca Doğu Avrupa’da Hazarlar tarafından sağlanan barış ve huzura “Pax Khazarica=Hazar Barışı” denildi. Bu barışın sağladığı güven ve huzur ortamı içinde Slav-Fin karışımı kabileler kendi aralarında rahatça teşkilâtlandılar. İskandinav bölgesinden gelen ve denizci bir kavim olan Varegler arasında Rus diye adlandırılan bir grup vardı. Bu grup, ticaret için gelen diğer İskandinavyalıları idaresi altında topladı. (Rus, İsveç kökenli bir kelimedir, Ros şeklinde söyleniyor ve gemici anlamına geliyordu).

İşte bu Vareg-Rus’lardan, Rurik adlı bir knez (bey), Ladoga gölü civarında, Hazarlara bağlı bir beylik kurmuştu. Rurik 862 yılında Hazar Kalesi Sambata’ya geldi ve burada serbest ticaret izni aldı. Zaten tâbi bir toplum idiler ve ticaret yaparak da vergi veriyorlardı.

Rurik’ten sonra knez (bey) olan Oleg, Türkler tarafından kurulmuş olan, ama Slav kalabalığı ile dolan Kiev şehrini ele geçirdi ve burasını knezlik, yani beylik merkezi yaptı. Hazar Devletinin çöküş devrinde ve onların izniyle kurulan bu beylik, Rus devletinin temeli olmuştur.

Rus knezlikleri idare ve teşkilât bakımından Türkleri örnek almışlardı. Hatta, ilk Rus devlet başkanları “hakan” ünvanını taşımışlardır. Rus hakanları 10. ve 11. yüzyılda, Hıristiyanlığı resmen kabul ettikten bir süre sonra, bu Türkçe adı bıraktılar.

Rusya ve Macaristan’ın Kuruluşu – Macaristan

Macar Devieti’nin kurulmasına da Hazar Hakanlığı sebep olmuş, hatta Almış Oğlu Arpad’a başbuğluk vererek kuruluşu bizzat gerçekleştirmiştir.

Macarlar aslen Fin-Ogur (Türk) kökenlidir. Uralların ormanlık yamaçlarından bozkıra inerek burada O g urT ürkleri ile uzun bir süre beraber yaşamışlardır. Bu beraberlik 400 yıl kadar sürmüş ve Macarlar Türk bozkır kültürünün tam etkisinde kalmışlardır.

9. yüzyıl sonlarına doğru doğudan gelen Peçeneklerin baskısı ile daha batıya çekilmek zorunda kaldılar. Bu dönemde Hazar hakanı artık gücünü yitirmişti. Batıya yayılmak isteyen Peçeneklere kendi ülkesinden yol verdi. Ama Macar birliğini de korumak, sağlam tutmak istiyordu. Hazar hakanı, Türk Üge soyundan Almış Oğlu Arpad (Arpacık)’ı tam yetki ile Macar başbuğu tayin etti ve bu başbuğluk Türk geleneklerine uyg’bn bir törenle ilân edildi. Hazar topluluğundan ayrılan ve üç kabileden oluşan Türk Kabarlar da Macar kabilelerine katıldı ve Maçarlar arasında Türkler çoğunluğu aldı.

Macarlar Fin-Ogurca ile Türkçe konuşan bir toplum oldular. Bu iki dil zamanla karışıp birleşti.

Almış Oğlu Arpad’ın idaresinde Tuna-Tizsa bölgesine gelen Macarlar, burada 896 yılında, bugün varlığını sürdüren Macaristan devletini kurmuş oldular. Türk soyundan gelen Arpad hanedanı, 1000 yıllık Hıristiyanlığı kabul etmiş ve 1301 yılına kadar idareyi ellerinde tutmuşlardı. Genellikle Türkçe isimler taşımaya devam ettiler.

Bizans tarihinde Macarlara “Türk, Macaristan’a ise “Türkiye” deniliyordu. Macaristan’ ın Transilvanya bölgesinde oturan Türk asıllı Szekely (Sekel) kabilesi 16. yüzyıl ortalarına kadar eski Orhun alfabesini ve oyma yazısını devam ettirmiştir.

Macar dilinde bugün bile pek çok Türkçe kelime vardır: (Tino=dana, tyuk=tavuk, keçke=keçi, tarlo=tarla, tekno=tekne, arpa=arpa, arok=arık, alma=elma, tanu=tanık, belyeg=belge, erdem=erdem (fazilet), kek=gök, sarga=sarı… vb.)

Macarlar’ın Batı dillerindeki adı olan Ungar, Hongrie, Hungarian sözleri de Türkçe On-Ogur’dan gelir.

What do you think?

Batı Göktürk Hakanlığı

Avar İmparatorluğu