Cihangir Hünkâr Fatih Sultan Mehmed Han, fetihten sonra hemen İstanbul’a girmedi. Mübarek gün Cum’ayı bekledi. Alimler, arifler, ve paşalarla beraber - hatta sonradan kendisini muhakeme edecek olan kadı Hızır Bey’le de yanyana muhteşem bir merasim ile Edirnekapı’dan şehre girdi.
Fatih, Şehzadebaşı, Bayezîd yolunu takip ederek ilerliyordu. Yol kenarlarında askerler selama durmuştu. Rum kızları ise, genç padişahı çiçek yağmuruna tutuyorlardı. Bu sırada bir dervîş, yolun ortasına çıktı Fatih‘e hitaben: “İstanbul’u fethettim, diye bu kadar kendine paye alma! Sen İstanbul’u bizim gibi dervişlerin duası ile aldın..” dedi.
Fatih cevaben: “Doğru söylersin dervîş baba.. Lakin bir harb, dua askeri ile kılıç askeri müşterek hareket ederse zafere ulaşır. Duayı bırakanları, ahiret cehennemi bekler. Kılıcı bırakanlara da, çok yazık olur!. Zaferin sırrı, Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in izini takip etmektir..” der.
Büyük Hünkar, bu suretle kendisinden sonra gelecek nesle de, zaferin mecburî şartının, kılıcın, Kur’an ruhu istikametinde kullanılması ile mümkün olacağını ne güzel ifade eder.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları